Toplumsal yaşamda politik yozlaşmanın varlığı belirginleştikçe “Apolitiklik” özel veya tüzel kişiler tarafından sıklıkla dile getirilen bir terimdir. Zamanla bilinçsizlik ve sık kullanımdan doğan olağanlaşma, anlamındaki deformasyonu hızlandırmıştır. Bu nedenle -eğitimin yazılı olmayan ilkesi- tarafsızlık ile doğrudan bağıntılı bu terimi irdelemeden önce karşıladığı anlamı tartışmak gerekir. Yanılgılardan ilki apolitik teriminin “Siyaset üstü olmak.” şeklinde anlaşılmasıdır. Beniçinciliğin sebep olduğu kompleks ya da niteliksizliğin politikayı alçaklaştırmasıyla oluşan zemin, bireyin kendini tarafların üstünde bir statüye yerleştirmesine neden olur. Bu şekilde yorumlayan kişi ve kurumlar içten içe savlarının tartışılmazlığını dikte etmektedir. Görüşlerin tartışılmazlığı, tarafların alçaltılıp hakemlik noktasına erişmeye çalışanların başlıca gayesidir. Nihayetinde bir görüşü rakipleri arasında galip çıkarmak onun hakikat olduğuna yönelik inançla koşutluk gösterir. Siyaset üstülük ile tartışmalardan uzak bir görüşün dile getirilmiş oluşu dayatılır. Tahmin edileceği gibi tartışmaya kapalı (!) bir söylevi olduğunu iddia edenler, büyük olasılıkla haksız veya yanlış hareket edenlerdir. . Bir diğer karmaşıklık, apolitik teriminin (Asimetrik, asosyal vb. aynı kökenden -Fransızca- alıntıladığımız türevleri gibi) karşıtlık izlenimi vermesidir. Asosyal ve asimetrik adlandırmaları, belirli bir vasfa sahip olmamayı çağrıştırır. Asosyallik, “sosyal” olarak nitelendirilmenin dışında kalanlar demektir. Ancak “apolitique” aslından devşirdiğimiz apolitiklik, tamamıyla dışarılığı ifade eder. (Fransızca gramerinde -politik olmayan- anlamıyla türevleriyle birebir eşleşse de önemli olan dilimizde kazandığı/kazanacağı anlamdır.) Çünkü karşıtlık da bir nevi taraf olmak anlamına geleceğinden bütünüyle ilgisizlik aranmalıdır. Önemsiz farklar sanılsa da henüz kavranışında sorun yaşanan bir terimin uygulanabilirliği tamamıyla imkânsız demektir. Basitçe örnek olay tasarlarsak, siyaset üstülük kamuflajıyla hâkim görüşün propagandası rahatlıkla yapılabilir. X görüşünün tartışmadan harici oluşu izlenimi oluştuğunda cazibesi artacaktır. Hele ki kısır çekişmelerin varlığı söz konusu olursa bir okul müdürünün mensubu olduğu sendikayı aşılaması hiç de zor değildir. Karşıtlık anlamını ele alalım. Siyaset karşıtlığı sanrısıyla herhangi bir yapıya veya görüşe engeller çıkarılması diğer kutba yayılım sahası sağlamak anlamına gelecektir. Y savına düşmanlık etmek bir noktada Z karşıtına yer açmak olacaktır. Tamamıyla yasaklamanın çözüm olacağı düşünülebilir. Ne Y için ne de Z görüşü için. Ancak mesele o denli basit olmayacaktır. Baskılamanın görüşün, savın, ideolojinin parlamasına yol açacağı birçok emsalle ispatlanabilir. Yasaklamak çözüm olmaktan oldukça uzaktır. Dolayısıyla apolitiklik, siyasete karşıtlık anlamına gelmediği gibi eleştiriden uzak siyaset üstülük de değildir. Siyasal kayıtsızlık olarak kavramlaştırabileceğimiz apolitiklik, siyasi taraftarlığın dezavantaj olabileceği kurumların ve mensuplarının temel ilkeleri arasında yer almalıdır. Liste başını sağlık, emniyet ve eğitim kurumları çekmektedir. Genel itibariyle kamu kurumları olarak ele almak yanlış olmaz. Malumdur ki toplumun yönetim organizasyonu olan devlet adını verdiğimiz yapı, kişi ya da oluşumlar arasında ayrım yapamaz. Çünkü bireylerin ortaklaşa örgütlenmesinde güven temel esastır. Kamu kurumları, üzerindeki güvenin kalktığı durumlarda ihtiyaçlarını karşılayamaz ve yaptırımlarını uygulayamaz. Öz olarak çarkın istetendik tarafa değil olması gereken yöne dönmesi mekanizmanın çalışmasını sağlar. Ülkemizin yaşadığı deprem faciası sonrasında sosyal yardım kuruluşları arasında başta gelen Kızılay’ın güvenirliği tartışmalara neden olmuştu. Hâliyle süreç ilerledikçe kan sirkülasyonunun başat kurumuna yapılan kan bağışlarında kayda değer düşüş yaşandığı şeklinde haberler paylaşıldı. Bu durumun sebebi düşen bağışlar değil tartışmalarla evrilen güven hissidir. Karşılıksız ve kamu yararına hizmet veren sosyal hizmet kuruluşunun başına gelen hadise sıralanabilecek öteki kurumların başına gelemez mi? Şüphesiz rahatlıkla gerçekleşebilir. Bir başka örnek kolluk kuvvetlerimizdir. Dikkatimizi çekmiştir, olası bir tehdit altında yakınlarında polis yahut asker bulunan çocuklar doğrudan yanlarına sığınır. Evleri yıkılan ve enkaz altından kurtarılan çocuklar, korkuyla uykusuz geçen gecelerin yorgunluğunu çevresindeki hâkî renkli üniformalıların omuzlarında atmıştır. Üzerinde düşünmek gerek. Bu teslimiyetin sebebi ne olabilir? Hiç tanımadığı birine baba rahatlığıyla sığınmayı hangi olgu açıklar? İlgi çekici kostümler mi? Hayır, tamamıyla güven. Koşulsuz olarak korunacağının ve ötekileştirilmeyeceğinin bilinci. İhtiyar bir kalem sahibinin dediği gibi “İyilik, çocukların baktığı yerlerde aranmalıdır.” İşte bu güvenin çocuklardaki tanımı; asker ve polisin bizleri ayırmadan koruyacağı temennisidir. Sınır ötesinde askeri üniforma gördüğünde saklanacak delik arayan küçükler, ülkemizde ilk defa rütbe elinden su içtiğinde bu güvene sahip olmamasına rağmen hızla uyum sağlamakta ve kolluk kuvvetlerine sığınmaktadır. Bu başarı bütünüyle siyasal kayıtsızlıktır. -Bazı nahoş örnekler akla gelmiş olsa da istisnalar kaideyi bozmaz.- Sağlamasını yapacak olursak, bu kurumların sarı saçlılara ayrıcalık tanıdığı -ister kendileri de sarı saçlı olduğu için isterse menfi karşılık bulduğu için- gözlenirse esmer olanlar için en pratik eylem ne olur? Uzaklaşma hatta mukavemet. Netice itibariyle devlet kurumlarının, toplum hizmeti için kendi bireylerini vazifelendiren bir yapı olduğu olgusuyla bu yapının beslendiği topluma karşı sorumlulukları ortaya çıkar ve güruhlar arasında tercih yapamaz. X, Y, Z… partisi/derneği/örgütü/kuruluşu, devlet personellerinin tercihlerini etkilememeli ve tabi oldukları yasaları ölçüt almalıdır. Bu noktada çocuk bakışlarından hareket etmeye devam edersek bir diğer güven kaynağı öğretmenlerin genelinde eğitim kurumlarının apolitik oluşunu dahası olması zorunluluğunu ele almamız gerekir. Çeşitli kurumlarda siyasal kayıtsızlık örneklerini ifade etmeye çalıştık. Eğitim kurumları, ülke çapındaki kurumların tabiri caizse ön koşuludur. Her birey zorunlu eğitimin mevcut olduğu sistemde eğitim kurumlarıyla hayata başlamaktadır. İlk adımın atıldığı oluşumlarda yer alan problemlere diğer kurumlarda rastlamak olağandır. Hâlihazırda çoğu sorunumuza eğitim kurumlarımız birincil dereceden kaynaklık etmektedir. Siyasi kayıtsızlığın varlığı okul çatısı altında farklı bakış açılarından incelenebilir. Öğrencilerin akranlarıyla -her ne kadar nezaketi arzulasak da- yaşadığı zorbalıkların çoğunluğuna ötekileştirme kaynaklık yahut aracılık eder. Öğretmen ve öğrenci arasında taraflılıktan ötürü olumsuzluklar olabileceği gibi öğretmen ve öğretmen arasında ya da idare-öğretmen ve idare öğrenci arasında da izlenebilir. Sınıf ve kurum içinde dışlanma, görüşten dolayı haklardan mahrum bırakma, baskılama, devşirme, sorumluluk dışı görevlendirme vb. eğitim ve öğretimi engelleyici hadiselerle -sözü geçenlerin doğrulayacağı gibi- sıklıkla karşılaşılır. Müfredat, program ve yöntemler bazında yapılan değişiklikler, bahsettiğimiz eylemlerin varlığında yüzeysel bir geçiştirici olmaktan öteye gidemez. Öncelik kurumun, işleyişi arzulanan eğitim ve öğretim sürecinin sağlıklı devinimi için hazırlanması ve korunmasıdır. İş bu nedenlerden ötürü apolitiklik -siyasi mensuplukla birlikte kişisel ölçütlere uyumsuzluktan hareketlenen her türlü ötekileştirme dâhil edilmeli- hayati ve zorunludur. Teneffüs ve derste kendini dışlanmış veya baskı altında hisseden bir çocuğa, genel kabulde en basit konuyu muazzam etkinliklerle ustaca aktarmaya çalışsanız bile alacağınız dönüş; öğrencinin zihnini işgal eden meseleyi fark edemediği için öğretmene duyulacak nefrettir. Aynı şekilde öğretmenler odasına girmesi istenmeyen, her türlü angarya idareci tarafınca üstüne yüklenen öğretmenden işini sevip çocuklarına nitelikli rehberlik etmesini isteyemezsiniz. “Teneffüsler öğrencilerimizin mutluluğu ve ihtiyaçlarını gidermesi için 25 dakika (?) olacaktır.” Süreyi arttırmış olmayı eğitimde iyileştirme olarak görenler, dışlanmış bir öğrencinin ders arasında 10 dakika yaşadığı zorbalığı 15 dakika daha arttırmaktan başka bir şey yapmamıştır. Üstlerinden sürekli kısıtlayıcı ve yıkıcı direktifler alan mutsuz bir müdür, çalışma arkadaşlarının mutluluğunu hala önceleyebiliyorsa uluslararası hayırseverlik ödülü şahsına armağan edilmelidir. Manevi boyutta yer edinmiş sorunlara her defasında maddi çözümler getirmek, kolon çatlağına alçı atmaktan farksızdır. Elbette bu “yamalı” sistem, ilk sarsıntıda yıkılmaya mahkûmdur. Ayrıca duygusal buhranlar kadar yara veren taraf oluştan doğan fiziki şiddeti de unutmamak gerekir. Belki de intikam hissi uyandıran fiziksel hasarların en etkilisi farklılıklar yüzünden maruz kalınanlardır. Peki, bu zaruriyet için ne yapılabilir? Gündemde yer alan/almış herhangi politik bir olay, okul çatısı altında yaşatılmamalıdır. -Kast olunan; baskı yerine bilinç oluşturmaktır.- Masumane veya zaruri izlenim kazandırmak, işleyişi bozan politik meselelerin gerekliymiş gibi sunulmasına olanak tanımamalıdır. Anayasada belirlenmiş maddi ve manevi değerler dışında yönlendirici ve kışkırtıcı hiçbir belge, afiş, rozet, çalışma, bayrak ve posterin kurum içine servis edilmesine izin verilmemelidir. İdareci yahut öğretmeler, taraf oldukları görüşe/ideolojiye ait materyallerin mevcudiyetine göz yummaları hâlinde zamanla karşıtlarının da var olacağı gerçeğini unutmamalıdır. Altını çizelim, ifade etmeye çalıştığımız katı bir baskı politikası değildir. Kurum mensuplarında oluşturulan siyasi kayıtsızlık bilinci, X posterini okula getirmemeyi yasaktan dolayı zorunluluk yerine ilkelerden ötürü görev atfetmesini sağlayacaktır. Irkçılık, ötekileştirme gibi birçok rahatsızlık bilindiğiniz gibi doğuştan gelen yeterlilik değildir. Temiz zihinler sonradan kazanır ve maalesef kazandıran da eğitim kurumlarıdır. Nazi Rejiminin askeri ihtiyaçlarından sonra en çok ödeneği ayırdığı mecra, propaganda aracı olarak kullandığı eğitim alanıydı. Yazımızı sonlandırmadan bir hususu daha belirtmemiz gerekli. Politika çocukların hayatında yer almalı mı? Almalıysa ne kadar etkin olmalı? Bu problem bağlamında ortaya atılan görüşler iki kısma ayrılabilir. İlki çocukların belirli bir yaşa değin -muhtemel erginlik- politikadan soyutlanmaları gerekliliği. Apolitikliğin dışarılığı kapsadığını dile getirmiştik. Bu görüş, politikasızlığı dışarılıktan da ileriye taşıyarak hiçlik noktasına getirmektedir. Çocukların onlar için hazırlanan akvaryumlarda yetişkinlerin kısır çekişmelerinden uzak bir şekilde ilgi alanlarına eğilimi arzulanmaktadır. İkinci kısımsa politikanın insanlığın geçmişten geleceğe ayrılmaz bir parçası olduğunu dolayısıyla bu yaşam olgusundan çocukların mahrum kalamayacağı/kalmamasıdır. Akvaryum benzetmesinden ilerleyerek, çocukların günü geldiği zaman “sudan çıkmış balık gibi” ne yapacağını -konu dolayında- şaşırmasıdır. Yaşamdan soyutlanmış bir gelişim çizgisinin, yetişkinlikte gündelik yaşamın gerçekliğiyle kırılmalara maruz kalacağı ve her bir kırılmanın bireye sınırlılık olarak döneceği savunulur. Ayrıca apolitik bir okul doğrudan "apolitik toplum" habercisi olacağından ötürü, çeşitli çevrelerce büyük bir tehdit olarak görülür. Her bireyin elini taşın altına koyması gerekliliğiyle apolitik olmak neredeyse ihanet sayılır. Çünkü şempanze kılıklıların iktidarı apolitikleşen toplumun sorumluluklarını yerine getirmemesidir. Döngüsel tartışmalara ev sahipliği yapan politikanın dışarılığını da bir döngüye çevirmemek ve uzatmamak için sanırım “Çocukların yaşamlarında politikanın varlığı olsa ne kazandırır, olmazsa ne kaybettirir?” sorusu başlangıç için hareket noktasını teşkil edecektir. 4. sınıftaki bir çocuk X siyasetçisinin birtakım söylemlerini bilirse ve tartışırsa hangi yetkinlikleri elde eder? Yahut politika kavramını basit siyasi demeçlerle sınırlandırmak ne kadar doğru? soruları kullanışlı olabilir. Zihinler işledikçe yanıtlar gecikmeyecektir.
Drag and Drop Website Builder